Ozon Tedavisi ve Diyabet
Diyabette Ozon Tedavisi
1840’lardan beri araştırılan ve pek çok alanda kullanılan ozon tedavisi, 19. yüzyılın başından bu yana da hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Bilim insalarının yaptığı sayısız çalışmalar, ozon tedavisinin pek çok rahatsızlıkta iyileştirici etkisini göstermiştir. Her ne kadar günümüzde birtakım yan etkilerinden ve kullanım sakıncalarından da bahsedilse de halen pek çok alanda modern tıbba yardımcı olarak ozon tedavisi uygulanmaktadır.
Ozon tedavisinin daha fazla test edilmesi gerekmekle birlikte, potansiyel bakımından düşünüldüğünde birçok hastalık ve sağlık sorununun doğal seyrini değiştirebilecek etki göstermektedir. Bu konuda yapılan laboratuvar çalışmaları, ozonun antioksidan özellikleri ile birlikte vasküler, hematolojik ve immün sistem modülasyonlarına dair faydaları da kanıtlanmıştır. Bilimsel çalışmalardan elde edilen bu kanıtlar; kardiyovasküler, subkutan doku, periferal vasküler hastalık, nörolojik, baş ve boyun, ortopedik, gastrointestinal ve genitoüriner patolojilerde ozon tedavisinin faydalı olduğunu göstermektedir. Şöyle ki; yapılan çalışmalarda ozon tedavisinin diyabetik ayak, iskemik yaralar ve periferal vasküler hastalık konularında özellikle yararlı olduğu gösterilmiştir. Sayılan bu alanlar ozon tedavisinin en yaygın olarak kullanıldığı alanlardır. Son yıllarda yapılan laboratuvar çalışmaları ve translasyonel araştırmalar da, O3 – AHT’nin, farklı konsantrasyonlarda sayısız patolojide yüksek oranda fayda sağladığını gösterdiği için doz -yanıt ilişkisi kurma girişimlerine dair protokoller de geliştirilmeye başlanmıştır. Son dönemlerde yapılan bilimsel çalışmalardan elde edilen pek çok kanıta rağmen, gelecekteki çalışmalarda daha kapsamlı örneklerle randomize klinik çalışmalar da yapılması gerekmektedir.
Özellikle son yıllarda tüm dünyada her yaştan bireyde hızla yaygınlaşan diyabet hastalığına dair bulunan çok çeşitli tedavi yollarından birisi olarak da ozon tedavisi görülmektedir. Diyabetin, hastaların bir değil, birçok vücut sistemine olumsuz etkileri olduğundan bunlardan bazılarını ekarte edebilmek ya da en azından hafifletebilmek için ozon tedavisinde faydalanmak da söz konusudur.
Diyabet nedir, nelere sebep olur?
Diyabet, yani halk arasındaki kullanımı ile şeker hastalığı; kişinin pankreasından yetersiz düzeyde insulin hormonu salgılanması ya da kişinin hücrelerinin insulin hormonuna karşı direnç göstermesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. İnsülin hormonu, hücrelerin en önemli enerji kaynağı olan kandaki şekerin hücre içine girerek hücrenin yaşamsal fonksiyonları için kullanılmasından sorumlu hormondur. Şeker hastalığında insulin hormonu yeterli düzeyde salgılanmadığından ya da hücreler insulin hormonunun uyarısına cevap vermediğinden, beslenme ile vücuda alınan şeker, hücrelerin içine giremez ve kanda şeker miktarı aşırı düzeyde artar. Şeker, hücre içine girip enerji kaynağı olarak kullanılamadığı zaman vücut enerji kaynağı olarak yağ dokusunu kullanmaya başlar. Bu tür bir işleyiş sonucu da vücuda zararlı yan ürünler ortaya çıkmaktadır. Dolaşımda fazlaca bulunan, ancak hücre içerisine giremeyen aşırı şeker, başta dolaşım sistemi olmak üzere vücuttaki tüm sistemlere zarar verir. Hatta şeker hastalığının ileri düzeye ulaştığı vakalarda hastada hücre ölümlerine bağlı kangren oluşması, göz damarlarındaki hasara bağlı olarak körlük, böbrek yetmezliği, kalp hastalıkları, beyin hasarı ve sinir hasarı meydana gelir. Mevcut şeker hastalarının yüzde 80’i şekerin damarlar üzerine yaptığı hasarlardan kaynaklanan hastalıklar sonucu hayatını kaybetmektedir.
Diyabet, yani şeker hastalarının vücudunda karbonhidrat metabolizması bozulunca, protein ve yağ metabolizmaları da bozulmaktadır. Böyle olunca da şeker hastalarında kolesterol ve trigliserit gibi yağlar atardamarlar içerisinde birikmeye başlar. Bu durumun bir sonucu olarak damar sertliği ve kan damarlarında daralma ortaya çıkar. Hastanın dolaşım sisteminin bozulmasına bağlı olarak dokulara yeterli miktarda kan ve oksijen taşınmaz, yeterince beslenemeyen dokular ölmeye başlar. Bu sebeplerle de şeker hastalarında parmak, bacak kesilmesiyle sonuçlanabilen kangren ve uzun sürede iyileşmeyen yaralar oluşmaktadır. Şeker hastalarında oksijen taşıyan kırmızı kan hücrelerinin taşıdıkları oksijeni dokulara bırakmalarını teşvik eden 2,3 dpg maddesinin miktarı azalmıştır. Bu sebeple de şeker hastalarında dokulara yeterli oksijen gitmez, kan dolaşımıyla hücrelerine kadar ulaşmış olan oksijenden de yeterli miktarda fayda sağlamaz.
Diyabet hastaları için ozon tedavisi
Ozon tedavisi, günümüzde hem bazı hastalıkların tedavisinde tıbbi uygulamalara yardımcı hem de bazı hastalıklarda en iyi tedavi yolu olarak kullanılabilmektedir. Bu bakımdan uzmanlar, ozon tedavisinin şeker hastalığının en önemli patogenetik mekanizmaları üzerine etkili olduğunu, şeker hastalığında ve komplikasyonlarının tedavisinde en etkili tamamlayıcı yöntemlerden birisi olduğunu belirtmekteler. Şöyle ki; ozon tedavisi vücutta kan dolaşımını arttırır, oksijen molekülünden yaklaşık 10 kat daha güçlü olduğundan da dokulara daha çok oksijen ulaşmasını sağlar. Ozon tedavisi ile dokulara oksijenin ulaşmasından sorumlu olan 2,3 dpg molekülünün de miktarı artmaktadır. Bu sayede aslında ozon tedavisi ile dokuların oksijenlenmesi iki yönlü mekanizma ile arttırılmış olur. Böylelikle dokuların sahip olduğu oksijen miktarı ve beslenmesi arttıkça da tüm hücresel metabolik olaylar çok daha sağlıklı ve etkili bir biçimde çalışır.
Ozon tedavisinin kişide hücresel metabolizmayı arttırdığı bilimsel bir gerçektir. Bu bağlamda ozon tedavisi şeker hastalarında yoğun egzersizin yarattığı faydalı etkiye benzer bir etki oluşturmaktadır. Ozon gazı vücutta pentoz fosfat döngüsünü ve aerobik glikolizi uyararak hücre zarlarının şekere geçirgenliğini arttırmaktadır. Böyle bir etki de kişinin kan şeker düzeyinin düşmesine ve şekerin hücreler tarafından kullanılmaya başlanmasına yardımcı olacaktır. Burada bahsi geçen her iki mekanizma da vücutta glutatyon üretimini yoğunlaştırmaktadır.
Glutatyon, glikozdan yani şekerden glikojen ve yağ oluşum süreçlerinde yer almakta ve bununla birlikte vücutta protein sentezine de katılmaktadır. Vücutta son ürünleri de içeren glikoz oksidasyonu da oluşur. Böylelikle vücutta karbonhidratların asıl görevi olan vücuda enerji sağlama işlevi yapılandırılmış, restore edilmiş olur, dokuların enerji açığı giderilir, vücuttaki protein yıkımı azalır ve yıkım süreçleri baskılanır, lipit peroksidasyonu normale döner, yani ozon gazı vücutta insülin hormonunun yaptığı bir dizi fonksiyonun yeniden normale dönmesini sağlar. Bu sıralanan işlevlerin normalleşmesi de aslında şeker hastalığının olumsuz etkilerinin vücuttan uzaklaştırılması demektir.
Şeker hastalarında ozon tedavisi uygulanmasıyla birlikte, hastanın kan şekeri düştüğü için, yani normale döndüğü ve dokulara giden oksijen miktarı arttığı için katarakta, nöröpatiye ve kılcal damar hasarlarına neden olan sorbitol miktarı azalır, eklem problemlerine neden olan glikozaminoglikanlar azalır, anjiyopati denilen damar hastalıklarının ilerlemesini sağlayan glikoproteinlerin sentezi de azalır. Özellikle de şeker hastalarında çok sık görülen susuzluk hissi, idrara çıkma sıklığının artması, ağız kuruluğu, cilt kaşıntıları, el ve ayaklarda yanmalar ozon tedavisi sayesinde azalmaktadır. Uzman ellerde uygulanan ozon tedavisi hastanın mustarip olduğu halsizliği yok eder, düzenli olarak gerçekleştirilen ozon tedavisi sonrası hastaların ilaç dozları ve kullanmaları gereken insülin miktarı da azalır. Ozon tedavisi hastanın bağışıklık sistemini de düzenlediği ve vücut direncini arttırdığı için şeker hastalarında çok sık görülen ayak enfeksiyonları, idrar yolları enfeksiyonları ve yaralar tedavi edilir, yeniden oluşumu da engellenir.
Ozon tedavisinin diyabette etkilerine dair araştırma verileri
Aslında yakın zamana kadar uzmanlar diyabet tedavisi için ozon kullanmayı düşünmemişlerdir. Ancak ozonun, yani daha az kararlı, daha reaktif bir oksijen formunun, yetişkin çağda başlayan diyabetin hem ana semptomlarını hem de ikincil semptomlarını ciddi ölçüde azalttığına dair bilimsel veriler de mevcuttur. Pek çok bilim insanı; zaten ozon tedavisi ve diyabet hastalığının tedavisi arasında ciddi bir olumlu bağlantı olduğunu, her şeyden önce ozon tedavisinin kişinin vücudunda kan dolaşımı arttırarak diyabet hastalarına fayda sağladığı konusunda veriler elde etmiştir.
Uzmanlar, ozonun alternatif kanser tedavilerinde genellikle iyileştirici bir madde olarak kullanılmasının faydalı olduğunu gösteriyor. Hastanın vücudundan alınan ve ozon gazıyla karıştırılan gazın yeniden vücuduna enjekte edilmesiyle bazı kanserojen etkilerin bertaraf edilmesinin yanı sıra hastanın kan şekeri seviyesinin normalleşmesine de fayda sağladığı görüldü. Hipoglisemi adı verilen, kan şekeri seviyesinin çok düşük olması durumu ozon tedavisinin düzenli olarak uygulanmasıyla azaltılabilir, yok edilebilir. Bu mantıkla ozon ve Glucotrol’un kan şekerini kontrol etmekte çok etkili olduğunu göstermektedir. Diyabetli hastalarda ozon tedavisi uygulamasının başlarında ozon tedavisinin yanı sıra hasta diyabet ilaçlarını da kullanmaya devam eder. İlerleyen dönmelerde ise ilacın dozu yavaş yavaş düşürülür. İlerleyen dönemde ise pratik olarak, hastanın artık diyabet hastalığı yaşamadığı tespit edilmiştir.
Ozon tedavisi ile diyabet hastalığını kontrol altına almak mümkün olabilir!
Diyabet hastaları, hastalığın ilerleme safhasına göre görme kaybı, kalp hastalığı, sinir disfonksiyonu ve kangren olmuş uzuvlar gibi komplikasyon riski taşımaktalar. Diyabetik kişilerin yaşadıkları kan dolaşım problemleri genellikle dokularındaki gerçek kan akışının azalmasına neden olmaktadır. Hastaların vücutları, kolesterol ve trigliseritler gibi yağları sindirmekte zorlanır ve arterleri kalınlaşmaya, sertleşmeye eğilimlidir. Bu durumda da dokulara gereğinden çok az kanın ulaşması, kanın vücutta çok daha az etkili olması ve bu dokulara oksijen de ulaşamaması gerçeğini ifade etmektedir. Diyabette dokularda bulunan oksijen tükenmekte, bu da diyabet hastalarının uzuvlarında kangren oluşumu sorunu yaşanması ve ilerleyen süreçte buralarda enfeksiyon oluşması, dokuların enfeksiyona karşı savunmasız olması gibi sorunları kaçınılmaz hale getirir.
Diyabetik hastaların kanındaki kırmızı kan hücreleri vücuttaki oksijeni serbest bırakamamaktadır. Bunun nedeni ise 2,3-dpg olarak adlandırılan anahtar bir molekülden azalmış bir beslenmedir. Normal koşullar altında 2,3-dpg, dokulara iletmek için oksijen taşıyan kırmızı kan hücrelerini uyarmaktadır. Ancak sistemde bu molekülün yeterli olmaması durumunda, kırmızı kan hücreleri oksijen sağlayamaz.
Ozonu tedavisi uygulandığı zaman, yani kana, dokulara daha fazla oksijen ulaştığında daha fazla 2,3- dpg üretilir, oksijen dağıtım sistemi ve kan dolaşımının verimliliği gelişmeye başlar. Ozon tedavisi hücresel metabolizmanın aktivitesini, gıdaların enerjiye sürekli dönüşümünü de geliştirmeye, en azından aktifleştirmeye yardım etmektedir. Ozon tedavisinin metabolizmayı hızlandırıcı etkisi, yoğun egzersizin diyabet hastalarındaki faydalarına benzemektedir. Ozon gazı, dokuları oksijenlendirir ve tüm vücut sistemlerinin daha iyi, daha hızlı çalışmasını sağlar.
Hücrelerdeki enerjiyi depolayan önemli bir molekül olan ATP’nin vücutta bulunma seviyesi de ozon tedavisi ile güçlendirilebilmektedir. Ozon tedavisinin diğer işlevlerin yanı sıra, ATP’nin her hücrenin zarının bütünlüğünü muhafaza etmesine ve böylece vücuda alınanların hücre içine ve dışına geçişini düzenlemesine yardımcı olması da çok önemlidir. Bilinmektedir ki; hücre zarı çökerse, hücre ölür; eğer vücutta çok sayıda hücre ölürse, doku ölümü başlar ve kimsenin istemeyeceği kangren riskİ ortaya çıkar.
Ozon tedavisinin uygulandığı diyabet hastaları tedaviye ek olarak bir süre boyunca beslenme programında doktorun önerileri doğrultusunda sağlıklı değişiklikler yaparsa, özellikle de sebze ağırlıklı beslenirlerse vücutta herhangi bir dokuda, uzuvda kangren oluşumunun engellenebildiği çalışmalarla kanıtlanmıştır.
Diyabet tedavisinde belki de en önemli hususlardan birisi dokulara daha fazla oksijen ulaştırılabilmesidir. Vücudun oksijen miktarı arttırılarak hastanın metabolik hızı, yani enerjiyi kullanma verimliliği artmaktadır ve vücudun glikozu, yani kan şekerini daha iyi kullanması sağlanabilmektedir. Uzmanlara göre, glikoz kullanımında daha yüksek verimliliğe sahip olunması demek, diyabetin doğal olarak kontrol edilmesinin çok daha mümkün olması demektir. Yukarıda anlatıldığı gibi ozon tedavisi, hastanın kan dolaşımının daha iyi olmasından dolayı vücudun mevcut oksijeni daha iyi kullanması demektir.
Ozon tedavisinin diyabet kaynaklı kangren oluşumu tedavisinde başka bir yaklaşım olarak; kangrenli bölgeye içinde ozon gazı olan torba koyup yaklaşık 20 dakika boyunca bu şekilde bekletmek uygun görülmüş ve bu uygulama ile ozon gazının ciltten emilmesi sayesinde kangrenlerin, kronik yaraların ve cilt ülserlerinin tedavisinde başarılı olduğunu kanıtlamışlardır.
Bir çalışmada diyabet hastasına her 10 günde bir ozon gazı verilmiş ve diyabet kaynaklı yaralarına da ozon torbası ile uygulama yapılmış. Bu uygulamanın düzenli olarak yapıldığı 2 ay sonrasında yaralarda ciddi anlamda iyileşme görüldüğü, kangren etkisinin azaldığı ve hastanın kan şekerinin dengelendiği tespit edilmiştir.
Başka bir çalışmada bir şeker hastasının güçsüzleşen ve hassaslaşan kemiki dokuları sebebiyle basit bir düşme ile ayağını kırması sonucu doktorlar ozon tedavisinin etkilerinden faydalanmak için 6 haftalık bir ozon tedavisi ve kırığın olduğu alana ozon gazı torbası koyma işlemini uygulamışlar. Yoğun bir şekilde devam eden ozon tedavilerinin ilk 2 haftasından sonra haftada üç kez ozonlama yapılmış. Ozon tedavisinin ilk kez yapıldığı seansın yaklaşık 10 hafta sonrasında hastanın ayağındaki lezyonun tamamen iyileştiği ve bununla birlikte bu süreçte diyabet ilaçlarını da azalttığı görülmüştür. Pek çok uzman günümüzde şeker hastalığının tedavisinde ilaçlı tedavinin yanında mutlaka ozon tedavisi de uygulanmasını, zaten bu şekilde zamanla ilaç tedavisine ihtiyaç duyulamayacağını iddia etmekteler.
Bir şeker hastasının ayağının tabanında normal dışı bir yapı gelişmiş ve bu yapı da enfekte olmuştur. Durumu takip eden doktor öncelikle enfekte olmuş tüm dokuyu temizlemiş ve böylelikle hastanın ayağının tabanında kocaman bir delik oluşmuştur. Hastanın bu yarasına 3 aylık bir süre boyunca antibiyotikler uygulanmış, ancak bir iyileşeme sağlanamamıştır. Hatta sorundan haberdar olan bazı doktorlar hastanın ayağını kesmenin söz konusu olabileceği konusunda fikir bildirmişlerdir. Ancak hastanın ayak tabanına düzenli olarak uygulanan ozonlama programı ile bu sorunun tedavi edilebilmesini sağlamıştır. Ancak bu süreçte ozonlama tedavisinin istenen etkiyi göstermesi için hastanın beslenme programından şekeri ve karbonhidratı azaltması, hatta çıkarması gerekmiştir. Geçmiş yıllarda geleneksel tıbbi tedavilerin hiçbirinde hastanın yüksek şeker alımı ile enfeksiyon gelişmesi ve bu enfeksiyonun iyileşememesi arasında herhangi bir bağlantıyı kuramamışlardır. Ancak günümüzde bilinmektedir ki; beyaz kan hücreleri, enfeksiyonla mücadele eden bağışıklık hücreleri, aşırı yükselmiş glikoz seviyelerinin varlığında işlevini yitirmektedir. Ozon tedavisi uygulanan ve beslenme programından şeker ve karbonhidratı çıkaran hastanın ayak tabanında oluşan yaranın ve oluşan enfeksiyonun kısa sürede belirgin şekilde iyileşmesi ozon tedavisinin etkileri konusunda çok önemli bir kanıttır. Özellikle de ozon tedavisi ile şeker hastaları için çok önemli bir sorun olan enerji düşüklüğü sorunu da azaltmış olur.
Tüm bunlar hesaba katıldığında yetişkin başlangıçlı diyabeti olan insanların vücudunda insülin üretilir, ancak vücut sistemleri insülin direnci denilen durumdan yararlanamaz. Ozon tedavisi sayesinde diyabetli hastaların pankreas fonksiyonlarının düzelmesi, vücuda daha fazla oksijen verilmesi, dokulara daha fazla oksijen ulaşması, vücuda alınan şekerin enerji olarak kullanılabilmesi ve dolayısıyla kan şekerinin dengelenmesi mümkün olabilmektedir.